7 Nis 2017

Sevginin Gücü

   Herkese benden kocaman bir merhaba! Biliyorum uzun bir süredir ortalarda yoktum, belki merak ettiniz belki hiç farkına bile varmadınız ama artık yeniden yazmaya başlayacağım! 

   Şimdi diyorsunuz ki sen nerelerdeydin bunca zamandır? (Beni çok önceden beri bilenler için diyorum.) Birtakım sağlık problemleriyle uğraştım, çok önemli şeyler değil merak etmeyin. Bu zamanda da biraz kendimi dinlemek istedim. Daha tam bu süreçten çıkamadım ama olsun, birlikte çıkarız elbet! :) 

   Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu tamamen içimden gelen şeyler. Belirli bir plan çizmedim kafamda, tamamen gelişine. Sonu nereye gidecek bilmiyorum. Çok fazla saçmalarsam kusuruma bakmayın. 

   Hep üstünde konuştuğumuz, şarkılar, şiirler yazdığımız ama bir o kadar da kolay yok saydığımız, önemsemediğimiz bir konudan bahsedeceğim sizlere. "Sevgi." Daha önce sevgiyle ilgili şeylerden bahsetmiştim. Bugün özellikle bu konuda yazmak isteme sebebim ne diye soracak olursanız, geçirdiğim zor günlerde bana ışık tutan ve beni ayağa kaldıran şeyin sevgi olması. 

   Düşünün ki kapkaranlık, ıssız bir mağaradasınız ve tek başınasınız. Korkuyorsunuz doğal olarak. Her şeyin bittiğini, o soğuk, karanlık, kasvetli dümyadan hiçbir çıkışın olmadığını düşünüyorsunuz. Bu düşünce her geçen saniye sizi daha da içine çekiyor ve tam da delirmek üzereyken küçücük bir ışık görüyorsunuz. Işığı takip ettiğinizde küçücük bir çatlaktan sızdığını ve o çatlağın etrafının birkaç güzel çiçekle çevrili olduğunu fark ediyorsunuz. O an içiniz ısınıyor ve ışığın parlaklığına kendinizi kaptırıyorsunuz ve bu size bir umut oluyor. Bu sayede de bir şekilde o mağaradan kurtuluyorsunuz. Ne kadar mucizevi bir şey değil mi? Aslında değil. Hayatta her zaman o küçücük çatlaktan sızan ışık bizlerle ama ne yazık ki bakmayı bilmiyoruz. Okul hayatı, iş hayatı, dertler vs derken durup bir dakika bile etrafımıza bakmıyoruz. Hadi etrafımızı geçtim, kalbimizi dinlemiyoruz. Karşılaştığımız her zorlukta, engelde o ışık yanıbaşımızda aslınnda ama biz bakmıyoruz. Sevgiyi biliyoruz ama sevmenin anlamını bir türlü öğrenemedik. Sevgiyi sürekli duyuyoruz ama durup bir kalbimize sormadık. Yıllarca okullarda bir şeyler öğrenmek için çabaladık ama durup sevginin anlamını merak etmedik. Halbuki sevgi olmadan insan olamayız. 

   Her zaman sevginin gücüne inandım. Ama ne denli güçlü olduğunu yeni fark ettim. Sevmeyi unutmuştum, her şey siyah görünüyordu gözüme. Sonra o küçücük ışığı buldum. Bana sevmenin, sevilmenin güzelliğini tam anlamıyla gösterdi. Bir canlıyı sevmenin, bunu bir insanı ne kadar değiştirdiğini gösterdi. Ama öyle kucağa alıp sevmenin değil her anlamıyla sevmenin, size göre yanlış olan yaptıklarıyla, bir bebekmiş gibi her şeyiyle ilgilenmenizle yani tamamiyle onu kalbinizde hissetmenizle sevmenin getirdiği bir değişim. İnsanlara eskisi kadar önyargıyla bakmamayı, herkesin kötü olmayacağını gösterdi bana. Sırf bir canlıya değil cansız bir varlığa da canı varmış gibi şefkatli yaklaşmayı, onu incitmemeyi öğretti. Tüm bunların sonucunda da hayatta siyahtan başka renkler de olduğunu keşfetmeme olanak sağladı. Her rengin ayrı bir güzelliği ve enerjisi olduğunu gördüm ve her günün de bir rengi olduğunu. Her günü siyahmışçasına yaşamak yerine enerjisini bulmanın önemini fark ettim. Kısacası hayatın sevgiyle, sevmekle daha kolay, daha renkli ve daha güzel yaşandığını tattım. Dokunduğunuz, gördüğünüz, duyduğunuz, hissettiğiniz her şeyi sevin. O zaman hayat daha güzel görünecektir gözünüze. 

   Yazımı bitirmeden önce bana birini karşılıksız sevmenin ne demek olduğunu gösteren ve hayatı daha güzel görmemi sağlayan insana teşekkür ediyorum. Ne şanslıyım ki onu tanıdım. Umarım hayatınızda size hep güzel ve iyi şeyler katan insanlar olur. 

   Sizleri seviyorum. 

Bu konuyla ilgili de çok sevdiğim bir şarkı var. Dinlerseniz çok mutlu olurum. "Scorpions-Love will keep us alive."

17 Eyl 2016

İçimizdeki ben

   Herkese kocaman bir merhaba! Keyifleriniz nasıl? Eylül ayınız nasıl geçiyor? Umarım çok güzel bir eylül ayı ve çok güzel bir bayram geçirmişsinizdir ve mutlusunuzdur.

   Size çok güzel bir haberle geldim.Bundan önceki yazımda çok değer verdiğim birini istemeden kırdığımdan bahsetmiştim ve benimle konuşmadığından. Onunla barıştık ve o kadar mutluyum ki! Eğer bir şeyi gerçekten istiyorsanız sakın adım atmaktan korkmayın, insanları dinlemeyin. Çünkü bu sizin hayatınız! :)

   Bugünkü yazımı yine fasulye ayıklarken düşündüm. Fasulye ayıklamak bende nasıl bir etki yaratıyorsa artık düşünceler dünyasına doğru adım atıyorum. Hazırsanız yazıma başlıyorum.

   Son zamanlarda gerek sosyal medyada gerek çevremde çokça duyduğum bir konuya değineceğim: "güçlü insan". Güçlü insan tanımınız nedir? Güçlü insan olmak neden bu kadar önemli size göre? Kendinizi güçlü görüyor musunuz ya da hissediyor musunuz? Düşüncelerinizi bekliyorum. :)

   Bana göre güçlü insan, kendini bilen insandır. Zayıf yönlerinin farkında olan ve bu zayıf yönlerinin onu güçlendirmesine olanak sağlayan insandır. İyi olduğu, güçlü olduğu yönlerini kuvvetlendiren insandır. Yıkıldığı zaman yaşadıklarından ders alıp daha sağlam bir şekilde ayağa kalkan insandır güçlü insan. Ama insanlar hep zayıf yönlerini iyileştirmeye çalışmaktan, oraya takılmaktan güçlü olduğu yönlerine gereken önemi vermiyor ya da fark edemiyor. Her insanın zayıf olduğu konular vardır ki bu gayet normal bir şey. Çünkü insanız ve bizi biz yapan en önemli şeylerden biri bu zayıf yanlarımız. Ama önemli olan onları nasıl gördüğümüz, nasıl kabullendiğimiz.

   Bazen hayat bize zorlu şartlar sunar. Böyle durumda ya bu şartları kabullenip yenmek için savaş veririz ki bu cesaret gerektirir ya da bu şartları kabullenmeyip bizi yenmesine izin veririz ki bu da korkudur. Güçlü insan içinde o cesareti bulup çıkarandır işte. Örneğin iki çocuk düşünelim, ikisinin de annesi yok. Biri sürekli benim annem yok diye sızlanıp dursun. Diğeri de annem yok ama benim babam var, akrabalarım var, arkadaşlarım var diye düşünsün. İlki bu duruma takılı kaldığı sürece nelere sahip olduğunu göremez ve kendini ileri taşıyamaz. Ama ikinci çocuk kendini bildiği ve zayıf yönünü görüp kabullendiği için ileriye gidebilir çünkü içinde o ışık var daha doğrusu o ışığı görebiliyor. Tabi bu zayıf yönler daha basit şeyler de olabilir, ben biraz uç bir örnek verdim sanırım.

   İşte güçlü olmak bu yüzden önemli, içindeki o ışığı bulabilmek, kendini bilebilmek için. Hepimizin içinde o ışık var, oralarda bir yerde bizi bekliyor. Doğru şekilde, doğru yere bakabilirseniz o ışığı bulabilirsiniz hatta belki de buldunuz. O zaman sizden mutlusu yok işte.

   O ışık sizi hiç bırakmasın. Sevgiyle, mutlulukla ve umutla kalın. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Güç içinizde! :) 

7 Eyl 2016

İlk önce düşün!

   Herkese yeniden merhaba! Yine uzun bir süre ortalıkta yoktum. Ama bu sefer geçerli nedenlerim var. Onları anlatmaya başlamadan önce sizler nasılsınız? Umarım yeni başlayan bir mevsimle birlikte kendinizi yenilemiş ve umutlu bir sonbahar bekliyorsunuzdur. Sonbahar her zaman hüzün mevsimi olmak zorunda değil! :)

   Evet yokken neler yaptım, onlardan bahsedeyim birazcık. İlk olarak bildiğiniz üzere tatildeydim. Çok güzel bir tatildi; biraz olaylı, tatsız yanları vardı ama genel olarak çok güzel geçti. Kendime geldim yahu! :) Ne kadar ihtiyacım varmış meğersem tatile. Tatiller ne kadar önemliymiş bunu, bu sene çok iyi anladım. Tatilimin güzel geçme nedeni ise tabi ki DANS! Küçüklüğümden beri hayalim dans etmekti. Üniversiteye geçeyim direkt dansa başlayacağım derdim kendime. 2 yıldır üniversitedeyim ama bir türlü başlama fırsatım olmadı, kısmet bu yazaymış. Bundan sonra bırakmak istemiyorum da bakalım ne olacak.
         


   Tatilden döndükten sonra bir süre işlerim vardı sonra da sağlık sıkıntılarından dolayı yazamadım. Aklımda kaç tane yazı birikti ama bir türlü oturup başlayamadım. Ama şimdi daha iyiyim merak etmeyin. :) Stres, üzüntü çok etkiliyor insanı. Olabildiğince bunlardan uzak durmak lazım da işte o kadar kolay olmuyor o iş.

     Tatille ilgili daha sonra belki daha detaylı bir yazı yazarım. Gerçi şimdi bile baya şey yazdım ama siz sıkılmamışsınızdır benden ya. :) Sizin tatiliniz nasıl geçti, nasıl bir yazı geride bıraktınız? Eğer paylaşmak isterseniz çok mutlu olurum. :)

   Evet gelelim bugünkü konumuza. Bugünkü konumuzu seçme nedenim bu aralar çok sık başıma gelmesi ve cidden benim açımdan büyük sıkıntılar yaratması. Belki sizlerden gelecek önerilerle bunun üstesinden gelirim. :) O yüzden lütfen görüşlerinizi düşüncelerinizi benimle paylaşın. Hepsi çok değerli benim için.

   Konuşmadan önce iki kere düşünür müsünüz yoksa pat diye söyler misiniz her şeyi? Ben ne yazık ki pat diye söyleyenlerdenim. Bazen düşündüğüm, hissettiğim bir şeyi o kadar yanlış bir şekilde dile getiriyorum ki karşımdakini kırıyorum, üzüyorum. Büyük bir sıkıntı yaratıyor bu bende. Beni tanıyan, bilen insanlar buna alışkın oldukları için kötüye yormuyor ama beni yeni tanıyan insanlarda ilişkinin bitmesine kadar varabiliyor olay. Bir örnekle açıklasam daha iyi olur sanırım durumu.
             


   Geçen gün halamlar bize gelmişti. Benim de o gün pek keyfim yoktu, odamdaydım. Telefonda bir arkadaşımla konuşurken halam geldi odaya ve aramızda şöyle bir diyalog geçti:

-Bugün de sohbetine doyum olmuyor. Bir daha hala gel dersin.
-Ben mi çağırdım sizi?
-Aa, öyle mi? Tamam, bir daha gelmeyiz biz de. (Tabi gülerek söylüyor :)
-Ya ben öyle demek istemedim. Bugün ben çağırmadım sizi, babam çağırdı ya ondan dedim öyle yoksa başımın üstünde yeriniz var. 


Bu konuşmanın üstüne telefondaki arkadaşım da "Cansu o öyle mi söylenir. Aklına geleni söyleyen küçük çocuklar gibisin."dedi. Aslında ben öyle düşünmedim ama ağzımdan öyle çıktı, kendimi yanlış ifade ettim. Halam beni tanıdığı için gülerek karşılık verdi, üstünde durmadı. Kötü bir anlamda söylemediğimi biliyordu. Ama benzer bir olay birkaç gün önce de yaşandı. Çok değer verdiğim, benim için önemli olan birine de bu şekilde yaklaştım. Sana kırıldım demek isterken sana güvenmiyorum manasına gelen bir şey söyledim ve onu çok kırdım, üzdüm. O benim bu özelliğimi bilmediği için sonuç benim açımdan felaket oldu. Şu an konuşmuyoruz ve belki de hiç konuşmayacağız. (Umarım bu olmaz.)

   Bir şey söylemeden önce bir kere daha düşünmek önemli ya da aklınızdakileri tam olarak söylemek. Ben sanki karşımdaki aklımı okuyabiliyormuş gibi davrandığım için hep düşüncelerimin yarısını anlatıyorum bu da sorun yaratıyor. Artık bu konuda daha dikkatli olmam gerektiğini fark ettim. Tabi bunu hemen kontrol altına almam çok zor ama başaracağım. Tabi yardımlarınızı bekliyorum. :)

   Siz nasılsınız bu konuda? Benim gibi pat diye söyleyenler bu özelliğiniz sizde de sıkıntılar yaratıyor mu? Ya da eskiden böyle olup bunu aşanlar veya hep söylediklerini iki kere düşünenler bize yol gösterir misiniz?

   Şimdilik benden bu kadar! Kendinize çok cici bakın. Kötülükler, üzüntüler sizden uzak kalsın. Mutluluk, sevgi, umut hep sizinle olsun. Hoşça kalın! :)

2 Ağu 2016

Küçük bir raslantı üzerine

   Herkese kocaman bir merhaba! Yine bir süredir ayrı kaldık sizlerle. Çünkü şu an tatildeyim ve yazı yazacak, okuyacak zamanı bulamıyorum. Bugün kaç gündür aklımda olan konuyu yazmam gerektiğini fark ettim ve zor da olsa bir zaman dilimi yarattım kendime. Ve karşınızdayım. 

   Yazıya başlamadan önce birkaç bir şey söylemek istiyorum. Umarım günleriniz güzel geçiyordur. Zor günler geçiriyor olsak da moralimizi yüksek tutmamız gerekiyor. Biraz kafamızı dağıtmak için hadi başlayalım yazımıza! 

   Tesadüflere inanır mısınız? Yoksa hiçbir şeyin tesadüfen olmadığını savunanlardan mısınız? Ben tesadüflere inanmam. Karşılaştığımız her insanın, yaşadığımız her olayın bir nedeni olduğunu düşünürüm. Belki bu çok hastalıklı bir durum ama elimde değil, bunu değiştiremiyorum. Çok benzer olaylar yaşadığım biriyle karşılaşmanın tesadüf olduğuna inanamıyorum bir türlü. Birbirimize destek olmamız gerektiğini ya da hayatımızda bir şeyleri değiştireceğimize inanıyorum ya da inanmak istiyorum. Ama bu durum insanda gereksiz bir sorumluluk, bir yük yaratıyor. Karşı taraf bu şekilde düşünmüyorsa bu, çok büyük bir sorun oluşturuyor. O yüzden çok dikkatli olmam lazım ama ben hiçbir zaman bu konuda dikkatli olamıyorum. Belki de bu yüzden kaybediyorum.

   Örneğin, birkaç gün önce biriyle tanıştım. Tesadüf olamayacak kadar çok benzerlikler var aramızda. Yaşadığımız olaylar, hayatımızdaki kişiler vs. Başka bir insan olsa bunlara takılıp kalmaz belki ama ben normal biri olmadığım için bunları düşünüyorum ve sanki karşılaşmamız gerekiyormuş gibi hissediyorum, tesadüfen denk gelmediğimizi. Belki bir süre sonra tam tersi şeyler söyleyeceğim ama şu an durum böyle. Umarım bunun sonu kötü olmaz. Tabi burada anlattığım şey illa ki sevgili olarak değil. Arkadaş olarak, tanıdık biri olarak hayatıma giren insanlarda da bu durum geçerli. Yani uzun lafın kısası, takıntılı bir insanım. :) 

   Peki sizin de böyle şeyler yaşadığınız anlar var mı yoksa bu bana has bir durum mu? Siz böyle anlarda neler hissedersiniz? Neler geçirirsiniz aklınızdan? Düşüncelerinizi, hislerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Belki sayenizde bu yönümü törpüleyebilirim. :) 

   Hepinize kocaman sevgilerimi gönderiyorum. Bir sonraki yazıma kadar kendinize dikkat edin. Hoşça, sağlıkla, mutlulukla, sevgiyle ve en önemlisi umutla kalın. 

12 Tem 2016

İlk mim, ilk heyecan

   Herkese kocaman bir merhaba! Sevgili Aytül Örcün'ün mim davetini bir türlü yazamadım. Yaşanan kötü olaylar, bayram derken kaynadı. Artık yazmanın zamanı geldi.

   Yazıma başlamadan önce küçücük bir şey söylemek istiyorum. Son zamanlarda içinde bulunduğum karamsar ruh halinden yavaş yavaş kurtuluyorum. Hatta son zamanlarda çok iyiyim! Aklımda da yazmak için bir sürü güzel konu var! Ama öncelik tabi ki mim! Hadi o zaman başlayalım! :)

   Her çocuğun masal ve hikaye anlatıcısı vardır elbet. Hatta bazı şanslı çocukların birden fazladır bu anlatıcılar. Babaannem ve dedemle aynı evde büyüdüğüm için sürekli onların anlattığı hikayelerle büyüdüm. Giderdim yanlarına, anlatın derdim. Şu şu nasıl oldu, şu zamanlar nasıldı diye. Belki bu yüzdendir eskileri sevmem. Kim bilir.

   Gündüz yaşanmış hikayeleri dinleyen küçük Cansu, uykusu gelince babası tarafından uykuya yatırılırdı. Babası yatağın ucuna oturur, masal anlatırdı. Ama hiçbir zaman anlattığı masallar birbirini tutmazdı. Hatta klasik masallardan olan "Kırmızı Başlıklı Kız", "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" gibi masallar hiçbir zaman olduğu gibi anlatılmazdı. Her gün farklı bir versiyonunu dinlerdim. Babam uydururdu bir şeyler. Ama uydurmasını da ben isterdim. "Baba, bana uydurduğun bir masal anlatsana." Daha o yaşlardan bile belliymiş yaratıcılığa ne kadar önem verdiğim.

   Okuma yazma öğrendiğim ilk zamanlar, okumayı hiç sevmezdim. Sadece masalları okumayı çok severdim. Bir sürü masal okumuşumdur ama en sevdiğim "Güzel ve Çirkin"dir. Güzel'in gül bahçesinden bir türlü gül seçemeyip en sonda solmuş bir gül getirmesi beni her zaman düşündürmüş ve etkilemiştir. Belki de insanları çok fazla yargılamama özelliğim, empati yapabilme yeteneğim buradan gelmiştir, kim bilir.
          


   Etkilendiğim bir başka karakter ise Pollyanna'dır. En kötü zamanlarımda bile çoğunlukla iyimser kalabilmeyi, gülebilmeyi başarabilmişimdir. (İstisnalar tabi ki kaideyi bozmaz. :) Gözlerimin içine kadar güldüğüm söylenir hep. Hatta gözlerindeki gülümseme hiç solmasın derler bana. Ama bilmezler ki o gülüşler ne acı saklıyor gerisinde. Bilmesinler de zaten bana kalsın. :)
            


   Bu iki karakter bana her zaman şunu öğretti: "İçinde bulunduğun durum ne olursa olsun yüzündeki gülümseme solmasın çünkü görünen her zaman doğru değildir." Her zaman bunlara uygun davranamasam da bana güçlü olmayı öğrettiler. Her zaman yanımda olan görünmez kahramanlar.
   Son olarak size ninnimden bahsetmek istiyorum. Babam masal anlatmadığı gecelerde bana bu şarkıyı açarmış ve ben de şıp diye uyurmuşum. (Şarkı için tıktık) Normalde en ufak bir sese bile tepki veren, birazcık yüksek seste limon yemişçesine yüzünü buruşturan ben bu şarkıda süt dökmüş kedi gibi oluyormuşum. Şarkının hikmeti işte.

   Siz şarkıyı keyifle dinlerken ben sözlerimi burada noktalıyorum. Çok keyifli bir mim oldu benim için. Umarım siz de okurken keyif almışsınızdır. Şimdilik benden bu kadar. Sevgiyle, mutlulukla, sağlıkla kalın.

(Bu yazıyı okuyan ve bu mimi yapmayan herkesi mim için davet ediyorum.)